Mart 1999
Kitap Dergisi

Nice Şehrinden
Cüneyt Ayral


BİR YAZARIN
(ENİS BATUR)
PORTRESİ
İÇİN DENEME

NOT: Bu yazının başına oturmadan önce... :

Sürgün, sürgündür !

İster kaçmış olun, ya da devlet sürmüş olsun, isterseniz de kendiniz seçmiş olun sürgünde olmayı. Sonuç aynıdır.

Memleket ve dostlar uzaktadırlar.

Sanki İstanbul'da olsam, her gün Enis Batur'u mu arayacağım ? Ya da her telefon ettiğimde ona "sekreterinin engeleni" mi aşabileceğim? Ama uzakta olup da görmeyince, düşüyor insanın aklına böyle...

İstanbul'daki kitaplığınızda duran kitaplarınızın, pek çoğunu görmezsiniz bile gün içinde, ama işin içine "sürgün" girip de, kitaplar ulaşılmaz olunca, kitapçı uzakta kalınca; hergün sevgiyle güler yüzünüze sürgündeki kitaplığınız. Ve tek tek belirir resimler, gelip de "Merhaba" derler size. Ayrıntılar, tek tek düşer aklınıza, kimi zaman özlemle "cız" eder içiniz, kimi zaman da tumturaklı bir küfür yayılır ağzınızın kenarından, Tophane usulü. Ama "sevgi" yine de ağır basandır, çünkü özlem sevgiyi çağrıştırdığı gibi, bağışlamayı da terkisinde taşır.


Birkaç ay öncesinde, Paris'in akşam üstlerinden birisinde, Fransızların pek yemek yemeğe alışık olmadıkları bir saatte, St. Germain Mahallesi'nin ara sokaklarında yürüyordum, avare avare. Aklımda, çözmeyi denediğim bir şiirin ayrıntıları dolanıyordu, yanımdaki kadının farkında bile değildim.

Birden bire durdu şiir. Yok oldu gitti.

Ne göreyim ? Bizim Enis Batur, oracıkta, bir lokantada, yeni, ressam zevcesiyle deniz böceklerini ayıklamıyor mu?

Merhabalaştık. Enis, onda bir türlü alışamadığım ve kendinden menkul aristokratlığı ile yine "soğuktu". Hoş, bana zaman zaman imzaladığı kitaplarındaki kısa cümlelerine baktığımızda da, hep cümlesini bitirdikten sonra "sevgi" sözcüğünü "eğreti" yerleştirdiğini de fark ediyorum.

Neredeyse üç yıldır görmediğim Enis Batur'un "yahu, gel... Çek bir iskemle de otur, anlat bakalım... ya da gel iskemlenin geçmişinden konuşalım !" Demesini beklerdim ama, bu bekleyiş, aynı Gergedan ve Argos'ta benim yazdıklarımı, şiirlerimi yayımlayacağı günleri beklememe dönüştü.

Şiir aklımdan kaybolmuş, zamanın, karanlıktaki derinliğine sürgün gönderilmişti. (Bu cümle de FOL Sayı 9'daki Enis Batur'un o pek güzel LUX yazısına naziredir).

***

Enis Batur için bir yazının başına oturmak zor iştir:
Nerden bakarsanız bakın, otuz yıla yaklaşan Enis Batur'u gözlemleme sürecinde, "insan"a yakışan eğriler çizmiştir o, benim görebildiğim, algılayabildiğim düzlemde. Yani Enis Batur doğruları ve yanlışları ile vardır.

Enis'in en önemli yanlarından birisi de, kendi öznel eleğinden (ki bu çok ince ayarlıdır) eleyip de, sevdiği yazarları yeryüzünde tutma başarısıdır. Yani yayıncılığı ve editörlüğü. Vüs'at O. Bener'in "Biraz da ağla Dekartes" öyküsünü israrla YAZI Dergisi'ne istemesi, yazmaya uzun zaman ara vermiş olan (o yıllarda)dil ustasını yeniden gündeme getirmiş ve pek çok yeni yazılar hatta bir de şiir kitabı yazmasına neden olmuştur.

Şiirdeki "İkinci Yeni"nin bu özgün kalemini, ne kadar kızarsam kızayım hep sevgiyle anacağım.