Metin Altıok
(14 Mart 1941 - 9 Temmuz 1993)
Yaşamı ve Eserleri
İçindekiler

Metin Altıok'un Kitapları:

Metin Altıok'un Yaşamı:

14 Mart 1941'de Bergama'da doğdu. Çocukluğunu ve ilk gençliğini geçirdiği İzmir/Karşıyaka'da ilk, orta ve lise öğrenimini tamamladı. 1963 yılında Karşıyaka Lisesi'ni bitirince, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümüne girdi. Bu bölümün sistematik felsefe kürsüsünden 1971'de mezun oldu. Prof. Nusret Hızır'ın öğrencisi olmanın gururunu taşıdı.

1966 - 1967 yıllarında Kızılay Genel Müdürlüğünde memur olarak çalışırken, Fransız Kültür Merkezi'nde Çetin Sipahi ile birlikte ilk resim sergisini açtı. Daha sonraki yıllarda, Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde ve yine Fransız Kültür Merkezi'nde kişisel sergiler açtı. 1966'da Füsun Akatlı ile evlendi. Bu evlilikten bir kızları oldu.

1960'lı yıllar, dünyada ve ülkemizde gençlik hareketlerinin ivme kazandığı yıllardır. Metin Altıok da sosyalist dünya görüşünün etkisiyle hareket içindeki yerini belirledi. Aydın kimliğini tavrına yansıtmayı en iyi bilenlerdendi. "Aydın olmaya giden yol, muhalif olmaktan geçer" sözünü yaşamının temel ilkesi yaptı denebilir.

Lise Yıllarında başlayan şiir serüveni, 60'lı yıllarda yaşamının başlıca uğraşı oldu. "Soyut" dergisinde yayımlanan birkaç şiirinden sonra, şair olarak sesini duyurmaya başladı. Bu yıllarda Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde çalışıyordu.

Salim Şengil'in yönettiği Dost Yayınları arasından ilk şiir kitabı Gezgin' in yayımlanması üzerine (1976), Fethi Naci şunları yazıyordu: "... Şiir sözcüklerle yazılır. Metin Altıok unutmamış bunu, şiirin bir dil işi olduğunu bildiği her şiirinden anlaşılıyor." İki yıl sonra yayımlanan "Yerleşik Yabancı" ile şiirdeki yerini pekiştirdi.

Metin Altıok tiyatroya her zaman yakın ilgi duydu. Lise yillarınada bazı oyunlarda rol alarak kurulan bu ilişki, onu kısa radyo oyunları yazmaya götürdü. Türkiye Yazıları dergisinin 1979 Ekim sayısında "İkili Av" adlı kısa oyunu yer aldı. Aynı yıllarda "Su Damlası" adlı çocuk oyunu TRT radyosunda yayınlandı. Önümüzdeki aylarda sahnelenmek üzere iki kişilik bir oyun yazmayı tasarlarken Sivas'a gitti.

1979 Yılı, yaşamının sarsıntılı bir dönemiydi: Eşinden ayrıldı, Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'ndeki işini bıraktı. Felsefe öğretmenliği yapmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. Atanmasını beklerken, üçüncü kitabı "Kendinin Avcısı" yayımlandı. 1979 Kasım'ında Bingöl Lisesi felsefe öğretmenliğine atanınca yaşamında yeni bir sayfa açıldı.

1980'de Nebahat Çetin'le ikinci evliliğini yaptı. 1986'da Bingöl'ün Genç ilçesine atandı, bir yıl sonra Karaman İmam Hatip Lisesi'nde felsefe öğretmeni olarak görevlendirildi. 1990 ocak ayına kadar sürdürdüğü bu görevinden sağlık kurulu raporuyla emekliye ayrıldı. Aynı yıl, çok sevdiği Ankara'ya "bir daha ayrılmamak üzere" yerleşti.

Bu tarihten sonra, şiir, deneme, karakalem desen çalışmalarıyla yaşamının her anını doldurarak başarılı ürünler vermeyi sürdürdü. Aydınlık gazetesinde yayımlanan haftalık yazılarında "Kara Kutu" köşesinde kültürel sorunlara değindi.

2 Temmuz 1993 Sivas yobaz katliamında yaşamını yitirdiği zaman, çalışma masasının üzerinde "Soneler" ve "Hesap İşi Şiirler" adını verdiği iki yeni şiir kitabı ile bir dosya dolusu karakalem desen çalışması duruyordu. Metin Altıok Kitabı, Kurtuluş Yayınları, Ankara, 1993


Metin Altıok için yazılanlar:

Şiirin İlk Atlası'ndan alıntılar

Bu alıntılar içinde yer aldıkları metinlerden çıkarıldıklarında önemli anlam kayıpları sözkonusu olabilir. Amacımız sadece ilgili konular hakkındaki Metin Altıok poetikasının anafikirlerini okura sunmaktır. Bütünselliğinin çok önemli olduğuna inandığımız bu yalın metinlerin tamamının şiir okurları tarafından bulunabilmesini diliyoruz. Sınırlı sayıda yayımlanan bu değerli kitabın yeni basımlarının bir an önce yapılması gerekmektedir.

  1. Şiir Nedir? ... " ... donmuş bir kavram değil, çok özel ve benzersiz bir varoluş biçimidir." S.9

  2. " ... şiirin saati kavrama değil, imgeye ayarlıdır. Şiirin bir yanının karanlıkta kalması da işte bundandır. Bu karanlıkta kalıştır ki ona neredeyse tanrısal bir söz niteliği kazandırmıştır." S.9

  3. " ... şiir bir dildir. Ama günlük dilden farklı yoğunlaştırılmış bir dildir. Bu durum şiirin nesnel gerçekliğin üstünde olan dilin de üstünde bir üst dil olduğunu gösterir." S.13

  4. " ... şiirleri sözcüklere dayandırmaktan çekinmemek gerekir. Şair düz ve yalın söylemekten korkmamalıdır. Bir şairin en büyük düşmanı şairaneliktir." S.15

  5. "İmgenin en önemli özelliği onun yapısı gereği devingen olmasıdır. Çünkü içinde bir çok anlamın yanyana uyum içinde yaşadığı bir duygu yumağıdır imge." ... "İşte bu devingenlik tersine dönerek insanı duygusal olarak çesitlemelerle sonsuzca devindirir." ... "... imge şairin bir türlü vazgeçemediği evrensel belası ve bu belayla gelen kurtuluşudur." S.17

  6. "... şiirin birimi yoktur. Çünkü şiirin kendisi bir birimdir. İnsanın ve dünyanın yani sonsuzun birimidir şiir." S.17

  7. "Şiirin kaynağı nedir? sorusunu `yaşamdır' diye cevaplayabiliriz. Evet, sözcüklere bürünüp şiir diye görünen şey yaşamın ta kendisidir." S.21-22

  8. "Her ne kadar bir paradoks gibi görünse de yaratılış bakımından şair Ben'inin kendisiyle dolaysız, bire bir hesaplaşması olarak ortaya çıkan şiirin asıl amacının bireysellikten toplumsallığa uzanmak ve bütünsel insanı kucaklamak olduğunu söyleyebiliriz." S.22

  9. "Şairin yaptığı iş yaşamın ve gerçekliğin bilgisini kavramlaştırıp dondurmadan imgesel olarak akıl değil duygu planında okuruna aktarmak, onu yaşama bağlamaktır. Çünkü şiirsel bilgi imgelemle yaşanır kılınmış bir bilgidir." S.26

  10. "Şiirsel duygu patalojik (marazi) bir motif kazanmış olan ve bu motif yüzünden her insanda yansıması mümkün olmayan tikel duygulardan da ayrılır. Çünkü bu duygular ruh sağlığı bozuk insanlar arasında bile paylaşılamayan yansımasız ve kapalı duygulardır." "Şiirsel duygunun hedefi, insanın kısa ve kuru yaşamında kendi deneyimleriyle elde edemiyeceği, binlerce yıllık, yaşanmış ve kazanılmış duygu yelpazesini bütün dilimleriyle insana sunmaktır. Şiirsel duygu sayesinde yaşanılmış geçmişin duygu zenginliğini duygudaşlık yoluyla okura aktaran şiir kuşağın kuşağa aşışını sağlayan geleceğe dönük bir akışın yatağı olmaktadır." S. 28-29

  11. "Nasıl tohuma biçim dışarıdan eklenmiyorsa, şair de usuna bir tohum gibi düşen şiirsel öze biçim eklemez. Şiirin biçimi şairin usuna düşen dize ya da imgede kendiliğinden bulunur ve şiir geliştikçe özle birlikte gelişip, serpilerek belirginleşir. Bir başka deyişle öz bir `biçimde' kendini var eder. Şairin özü açımlama çabası biçimi de açımlamayı içerir. Bunun için şiirde öz ve biçim olarak iki öğe ayırmak yanıltıcı bir soyutlamanın ürünüdür." S.31

  12. "Bir bakıma şiir dili bir şiir ile kurulup tüketilen, bir başka şiirle yeniden kurulup yeniden tüketilen, hiç bir zaman aynı olmayan, bir birimlik bir dildir. İşte bu dilin içinde şiiri şiir yapan evrensel öz bulunur. Çeviri yoluyla dilden dile aktarılabilen bu öz çevrildiği dilde de çok özel bir dile bürünür ve o dilin üstüne çıkar. Böylece evrenselliğini korumuş olur. Fransız Şiiri, Alman Şiiri gibi nitelemeler şiirdeki evrensel özün kaynağını belirtmekten başka bir anlam taşımazlar. Yani şiirin evrenselliğini zedelemez ve engellemezler." S.34

  13. "... şiir belli bir dilde yazılmakla birlikte o dilin üstüne çıkan bir söz sanatıdır. Gerçek şiir her zaman içinde evrensel bir öz taşır. İşte bu evrensel öz çeviri yoluyla başka dillerde de kendine yeni yataklar açar. Bir ana motif etrafında çeşitlenir ve zenginleşir. Şiir ancak kendi dilinde okunur diyenler bu sözlere dudak bükebilirler. Ama ben bir çok batılı şairin şiirlerinin Türkce'de daha da güzelleştiğine inananlardanım. Elbette bu inancım tersi için de geçerlidir. Yani Türkce yazılmış şiirlerin batı dillerinde başka güzellikler bulması mümkündür. Yeter ki çeviri işinin ehli olan birisi tarafından yapılsın ve bir başka dilde yeniden yaratılsın." S.35

  14. "Şiir insanların duygu dunyaları arasında bağ kurarak bu öznel dunyaların ortak bir duygu acununda birleşmesine yarar. Şiir insanın sınırlı yaşam boyutlarını aşarak yücelmesine ve enginleşmesine yarar. Şiir insanın hayatla olan tarihsel savaşımının ürünü olan duygu birikimine sahip çıkmasına yarar. Şiir insan soyunun evrensel tınışi olarak kişinin her türlü yabancılaşmadan kurtulmasına yarar. Şiir insanda atavik bir kalıntı olan kötülüklerden arınmaya yarar ve son olarak şunu da söyleyeyim ki, şiir insanları sevmeye yarar." S.41

  15. "... şiir salt kendi kendi gerçekliği ile barışık olmak zorundadır. Şiir dile, toplumsal kurallara, ahlaka ve anayasaya karşıdır. Din mi dediniz? Şiir dine karşı bile değildir."

  16. "... her şiir başıyla sonu arasında okumayla canlanıp devinen güdümlü diyebileceğimiz bir zamanı akıtır. Bir şiiri okumaya başladığımızda o şiirde konuyla birlikte, şiirin kapsamı içinde bir özel zaman devinmeye başlar ve sözcüklerle çiçeklene çiçeklene, şiirine göre bazen uzun, bazen kısa akar, akar,akar. İşte bu akış beşeri bir etkinlik olarak, bütün bir gerçekliğin içinde varolduğu nesnel zamanı insanı ve ona bağlı olarak da duygu ve düşünceyi ekler. Nesnel zamanı insanla anlamlandırıp zenginleştirir. Böylece dış dünyada insandan bağımsız olarak tek yönlü akan zaman, şiirde insanla beşeri bir nitelik kazanmış olur. Gerçeklikte tekrar edilemeyen zaman, şiirin her okunuşunda tekrar edilerek okur tarafından yeniden ve yeniden akıtılır." S.47

  17. "Şairin görevi kullandığı dilin taşıdığı külturü yerellikten kurtarıp, evrensel bir boyuta taşımak ve onu zenginleştirmektir. Bu nokta şiir icin çok önemlidir." " Bir şiirin taşıdığı duygu ve düşünce yükü herkes tarafından, hatta çeviri yoluyla başka dili konuşan insanlar tarafından da anlaşılabilir ve paylaşılabilir, bütün insanlığın özüne değgin bir genelliği ifade etmelidir. Aksi takdirde belli bir toplumsal grubun dışındaki insanlara kapalı kalır. Yani evrensel bir boyuta yükselemez. Şair, yerel kültür malzemesinden evrensel kültüre yönelmeli, kendi kültür rengini evrensel kültüre taşımalıdır." S.48-49

  18. "... şiirin amacı, insanı bütünleştirmekten baska bir şey değildir."

  19. "Ey şiir okumayan, şiire kulak tıkayan okur, haklı olan sensin. Sana saygıyla karışık bir öfke duymaktan başka birsey gelmiyor elimden. Ama şunu iyi bil ki, şiirle zıtlaşman yarar sağlamayacak sana. Çünkü şiirin yalnızlığı senin de yalnızlığındır ve bu yalnızlık şiirin değil senin sonun olacaktır. İnanıyorum ki sen günün birinde Anka gibi kendi külünden yeniden doğacaksın. İşte o gün gelene kadar benim sana diyeceğim ateşin bol, tükenişin çabuk olsun." S.53

  20. "Bir şairi tanımak icin en güvenilir kaynak şairin şiir bütünlüğüdür. Yeter ki bu bütünlük içinde verilen insan modeli sezilip kavranabilsin." S.60

Aldığı Ödüller:
  1. Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü, 1980
  2. Halil Kocagöz Şiir Ödülü, 1989
  3. Cemal Süreya Şiir Ödülü, 1991