Metin Altıok
(14 Mart 1941 - 9 Temmuz 1993)
Yaşamı ve Eserleri
İçindekiler
Metin Altıok'un Kitapları:
- Gezgin, Dost yayınları, Ankara Mayıs 1976 , Doruk Yayınları, 1991,
Ankara 2. baskı
- Yerleşik Yabancı, Yeni Ankara Yayınları, Ankara, 1978, Doruk
Yayınları, 1991, Ankara 2. baskı
- Kendinin Avcısı, Türkiye Yazıları Yayınları, Ankara, Ekim 1979
- Küçük Tragedyalar, Tan Yayınları, Ankara, Mayıs 1982
- İpek ve Kılbatan, Kerem Yayınları, Ankara, Mart 1987
- Gerçeğin Öte Yakası, Türkiye Yazıları Yayınları, Ankara, Nisan 1990
- Dörtlükler ve desenler, Elyazıları Yayıncılık, Ankara, Eylül 1990
- Süveyda, Korsan Yayınları, İstanbul, Ocak 1991
- Alaturka Şiirler, Varlık Yayınları, İstanbul, Ekim 1992
- Şiirin İlk Atlası, (denemeler), Promete Yayınları, Ankara, Aralık
1992
- Metin Altıok Kitabı, Edebiyatçılar Derneği'nin Kültür Bakanlığı'nın
katkılarıyla hazırladığı eşi Nebahat Altıok'un düzenlediği bu kitap
Metin Altıok'un ölümünden sonra şairin anısı için Kurtuluş
Yayınları'ndan yayımlanmıştır. Ankara, 1993
- Hesap İşi Şiirler, (ölümünden sonra), Promete Yayınları, Ankara,
Ekim 1993
- Soneler, (ölümünden sonra) Korsan Yayınları, İstanbul, Kasım 1994
- Yel ve Gül, Kendi Seçtiği Şiirler, (ölümünden sonra)
Can Yayınları, İstanbul 1993
Metin Altıok'un Yaşamı:
14 Mart 1941'de Bergama'da doğdu.
Çocukluğunu ve ilk gençliğini geçirdiği İzmir/Karşıyaka'da
ilk, orta ve lise öğrenimini tamamladı. 1963 yılında
Karşıyaka Lisesi'ni bitirince,
Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümüne girdi. Bu
bölümün sistematik felsefe kürsüsünden 1971'de mezun oldu.
Prof. Nusret Hızır'ın öğrencisi olmanın gururunu taşıdı.
1966 - 1967 yıllarında Kızılay Genel Müdürlüğünde memur olarak
çalışırken, Fransız Kültür Merkezi'nde Çetin Sipahi ile birlikte ilk
resim sergisini açtı. Daha sonraki yıllarda, Ankara Devlet Güzel
Sanatlar Galerisi'nde ve yine Fransız Kültür Merkezi'nde kişisel
sergiler açtı.
1966'da Füsun Akatlı ile evlendi. Bu evlilikten bir kızları oldu.
1960'lı yıllar, dünyada ve ülkemizde gençlik hareketlerinin ivme
kazandığı yıllardır. Metin Altıok da sosyalist dünya görüşünün
etkisiyle hareket içindeki yerini belirledi. Aydın kimliğini tavrına
yansıtmayı en iyi bilenlerdendi. "Aydın olmaya giden yol, muhalif
olmaktan geçer" sözünü yaşamının temel ilkesi yaptı denebilir.
Lise Yıllarında başlayan şiir serüveni, 60'lı yıllarda
yaşamının başlıca
uğraşı oldu. "Soyut" dergisinde yayımlanan birkaç şiirinden sonra,
şair olarak sesini duyurmaya başladı. Bu yıllarda Ortadoğu Amme İdaresi
Enstitüsü'nde çalışıyordu.
Salim Şengil'in yönettiği Dost Yayınları arasından ilk şiir kitabı
Gezgin' in yayımlanması üzerine (1976), Fethi Naci şunları yazıyordu:
"... Şiir sözcüklerle yazılır. Metin Altıok unutmamış bunu, şiirin bir
dil işi olduğunu bildiği her şiirinden anlaşılıyor." İki yıl sonra
yayımlanan "Yerleşik Yabancı" ile şiirdeki yerini pekiştirdi.
Metin Altıok tiyatroya her zaman yakın ilgi duydu. Lise yillarınada
bazı oyunlarda rol alarak kurulan bu ilişki, onu kısa radyo oyunları
yazmaya götürdü. Türkiye Yazıları dergisinin 1979 Ekim sayısında
"İkili Av" adlı kısa oyunu yer aldı. Aynı yıllarda "Su Damlası" adlı
çocuk oyunu TRT radyosunda yayınlandı. Önümüzdeki aylarda sahnelenmek
üzere iki kişilik bir oyun yazmayı tasarlarken Sivas'a gitti.
1979 Yılı, yaşamının sarsıntılı bir dönemiydi:
Eşinden ayrıldı, Ortadoğu
Amme İdaresi Enstitüsü'ndeki işini bıraktı. Felsefe öğretmenliği
yapmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurdu.
Atanmasını beklerken, üçüncü
kitabı "Kendinin Avcısı" yayımlandı. 1979 Kasım'ında Bingöl Lisesi
felsefe öğretmenliğine atanınca yaşamında yeni bir sayfa açıldı.
1980'de Nebahat Çetin'le ikinci evliliğini yaptı. 1986'da Bingöl'ün
Genç ilçesine atandı, bir yıl sonra Karaman İmam Hatip Lisesi'nde
felsefe öğretmeni olarak görevlendirildi. 1990 ocak ayına kadar
sürdürdüğü bu görevinden sağlık kurulu raporuyla emekliye ayrıldı.
Aynı yıl, çok sevdiği Ankara'ya "bir daha ayrılmamak üzere" yerleşti.
Bu tarihten sonra, şiir, deneme, karakalem desen çalışmalarıyla
yaşamının her anını doldurarak başarılı ürünler vermeyi sürdürdü.
Aydınlık gazetesinde yayımlanan haftalık yazılarında "Kara Kutu"
köşesinde kültürel sorunlara değindi.
2 Temmuz 1993 Sivas yobaz katliamında yaşamını yitirdiği zaman, çalışma
masasının üzerinde "Soneler" ve "Hesap İşi Şiirler" adını verdiği iki
yeni şiir kitabı ile bir dosya dolusu karakalem desen çalışması
duruyordu.
Metin Altıok Kitabı, Kurtuluş Yayınları, Ankara, 1993
Metin Altıok için yazılanlar:
- "Sizin şiirlerinizde sıcak yaz aylarında kavrulan tarlaların
üstündeki hava titreşimlerine, açıkca görülür yalazlara benzer bir doğa
yansıması var. Sonra, inandırıcı. Bilgiç bir zekanın değil de yalın
bir kalbin şiirleri bunlar. Çileli, çok duyarlı bir kalbin. Sağlam
yapılarda bir kişiliğin damgasını vuruyorsunuz yazdıklarınıza.
Bu çok iyi. (bir mektuptan)"
Behçet Necatigil
Yel ve Gül, Kendi Seçtiği Şiirler, Can Yayınları, 1993, İstanbul, arka
kapak.
- "Şiirin yapısı düzgün ve işlek. Vurucu imgeler kurmasa da çok
başarılı. Akılda uzun süre kalabilecek yaşantılı dizeler kuruyor. Son
bir şey daha: Metin Altıok, şiire başkaldırmıyor, sanki ona boyun
eğiyor gibi."
Turgut Uyar
Yel ve Gül, Kendi Seçtiği Şiirler, Can Yayınları, 1993, İstanbul, arka
kapak.
- "Metin Altıok artık şiir yazmasa bile, şimdiye dek ortaya
koyduklarıyla bir değerdir diyorum. Lirizm ve humor'un arabesk
biçimlerle sürekli iç içe geçtiği bir şiir onunki."
Cemal Süreya
Yel ve Gül, Kendi Seçtiği Şiirler, Can Yayınları, 1993, İstanbul,
arka kapak.
- "Ozan, yalnız yaptıkları ile değil, yapmadıkları ile de kurar
şiirini, kendine koyduğu yasaklarla. Biz onları bilemeyiz, ama bu
yüzden bir kişilikle karşılaşırız, yeni bir kişilikle. Ben de Metin
Altıok'u böyle tanıdım işte."
Melih Cevdet Anday
Yel ve Gül, Kendi Seçtiği Şiirler, Can Yayınları, 1993, İstanbul,
arka kapak.
- "Metin Altıok, birdenbire ulaşabileceği en yüksek noktaya ulaşmış
gibi geldi bana. Turgut Uyar'ın yıllar önce çıkmış bir yazısını
anımsıyorum: `Korkulu Ustalık'. Metin Altıok'ta da korkulu bir ustalık
var."
Fethi Naci
Yel ve Gül, Kendi Seçtiği Şiirler, Can Yayınları, 1993, İstanbul,
arka kapak.
- "Masa lambamın ışığı Metin Altıok'un resmine vuruyor. Şiirine
kan sıçramış. Şairde benzerimi değil de kendimi görüyorum sanki.
Hepimizin şiirine kan sıçradı çünkü."
Ahmet Oktay
Yel ve Gül, Kendi Seçtiği Şiirler, Can Yayınları, 1993, İstanbul,
arka kapak.
- "Daha ilk çıkışında kusursuz olan bir ozan, biraz da geleneği,
yerleşmişi kullanıyor demektir. Acemilikler, aksamalar, karşı çıkışlar,
bir çeşit kişilik belirtisi sayılır genç ozanda. Ne var ki Metin Altıok
için aynı şey söylenemez. `Gezgin' ilk kitabı onun. Resimde de pekişen
yüklü bir sanat deneyi var. Geleneğe ve yerleşmişe katılacak, onu
zenginleştirecek şeyler de vardır. Bunu yapıyor Metin Altıok."
Turgut Uyar, Politika, 7 Agustos 1976
Metin Altıok Kitabı, Kurtuluş Yayınları, Ankara, 1993
- "Bu sekizinci kitabında Altıok'un mırıldandığı ezgi gerçekten
burucu, yürek sıkıştırıcı. Hayatla burun buruna, bıçak ucunda,
uçurumdaki dala tutunmuş, ipekten seri imgelerle örülmüş, ölçülü-olgun
dilini kuşatan bir sesi barındıran, tragedyasını içe vurarak -tekrar
tekrar- okundukça çoğalan bir şiir. Altıok yiyorsunuz bir anda !
Altısının da ucu insandan üretilmiş zehir sıvalı: Acı, sevgi, yalnızlık,
duyarlık, ölüm, kendinle hesaplaşma. Bunların hepsi de ister istemez,
yaşananların, dışlanmışlıkların tanıklığına sürüklüyor şairini. (...)
Altıok, uzunca bir süreden sonra adeta yeniden keşfedilen bir şair. Bu
hatırlanmamışlık ince bir kırgınlık olarak zaten kendini belli ediyor;
ama bu sütün kabarması kadar naif bir isyan."
küçük İskender, Adam Sanat, Nisan 1991
Metin Altıok Kitabı, Kurtuluş Yayınları, Ankara, 1993
- "Metin Altıok, peşindeki arsız acıyla hesaplaşmasını
`Süveyda'da
da sürdürüyor. Ben'i ve yarasını her kazımasında, yeni görüntülerle
çıkıyor karşımıza. Süveyda, Metin Altıok'u ben'ine tıkanıp kalmaktan
kurtarmasıyla da önem kazanan bir kitap."
Nuh Ömer Çetinay, Milliyet Sanat, 1991
Metin Altıok Kitabı, Kurtuluş Yayınları, Ankara, 1993
-
"Metin Altıok'un `ressam'lığını da anmak gerekir diye düşünüyorum.
Sosyalist Kültür Ansiklopedisi ve birkaç ansiklopedide daha Metin Altıok
ressam olarak tanıtılır. Doğrudur da! Sanat yaşamına resim ile
girmiştir. 1967 yılında Ankara Fransız Kültür Merkezinde Çetin Sipahi
ile birlikte ilk resim sergisini açtı. Daha sonraki yıllarda Ankara
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Galerisinde ve yine Fransız Kültür
Merkezinde sergiler açtı.
Sonra şiirler ağırlık kazandı ve öne çıktı. Yalnız resim yapmayı hiç
bırakmadı. Son yıllarda karakalem çalışmaları yapıyordu. `Eller' ,
`Yüzler' , `Dağlar' adını verdiği karakalem resim çalışmalarını
katliamdan sonra Ankara'da sergiledik. ...
Dere taşlarından (çakıl, biraz büyükçe çakıl taşları) çakıyla, tırnak
törpüsüyle Kibele heykelcikleri oyardı, kısa radyo oyunları yazardı"
Nebahat Çetin Altıok, Mart 1997, Mete Özel'e yazdığı mektuptan.
Şiirin İlk Atlası'ndan alıntılar
Bu alıntılar içinde yer aldıkları metinlerden çıkarıldıklarında önemli
anlam kayıpları sözkonusu olabilir. Amacımız sadece ilgili konular
hakkındaki Metin Altıok poetikasının anafikirlerini okura sunmaktır.
Bütünselliğinin çok önemli olduğuna inandığımız bu yalın metinlerin
tamamının şiir okurları tarafından bulunabilmesini diliyoruz. Sınırlı
sayıda yayımlanan bu değerli kitabın yeni basımlarının bir an önce
yapılması gerekmektedir.
- Şiir Nedir? ...
" ... donmuş bir kavram değil, çok özel ve benzersiz
bir varoluş biçimidir." S.9
- " ... şiirin saati kavrama değil, imgeye ayarlıdır. Şiirin bir
yanının karanlıkta kalması da işte bundandır. Bu karanlıkta kalıştır ki
ona neredeyse tanrısal bir söz niteliği kazandırmıştır." S.9
- " ... şiir bir dildir. Ama günlük dilden farklı yoğunlaştırılmış bir
dildir. Bu durum şiirin nesnel gerçekliğin üstünde olan dilin de
üstünde bir üst dil olduğunu gösterir." S.13
- " ... şiirleri sözcüklere dayandırmaktan çekinmemek gerekir. Şair
düz ve yalın söylemekten korkmamalıdır. Bir şairin en büyük düşmanı
şairaneliktir." S.15
- "İmgenin en önemli özelliği onun yapısı gereği devingen olmasıdır.
Çünkü içinde bir çok anlamın yanyana uyum içinde yaşadığı bir duygu
yumağıdır imge." ... "İşte bu devingenlik tersine dönerek insanı
duygusal olarak çesitlemelerle sonsuzca devindirir." ... "... imge
şairin bir türlü vazgeçemediği evrensel belası ve bu belayla gelen
kurtuluşudur." S.17
-
"... şiirin birimi yoktur. Çünkü şiirin kendisi bir birimdir. İnsanın
ve dünyanın yani sonsuzun birimidir şiir." S.17
- "Şiirin kaynağı nedir? sorusunu `yaşamdır' diye cevaplayabiliriz.
Evet, sözcüklere bürünüp şiir diye görünen şey yaşamın ta kendisidir."
S.21-22
- "Her ne kadar bir paradoks gibi görünse de yaratılış bakımından şair
Ben'inin kendisiyle dolaysız, bire bir hesaplaşması olarak ortaya çıkan
şiirin asıl amacının bireysellikten toplumsallığa uzanmak ve bütünsel
insanı kucaklamak olduğunu söyleyebiliriz." S.22
- "Şairin yaptığı iş yaşamın ve gerçekliğin bilgisini kavramlaştırıp
dondurmadan imgesel olarak akıl değil duygu planında okuruna aktarmak,
onu yaşama bağlamaktır. Çünkü şiirsel bilgi imgelemle yaşanır kılınmış
bir bilgidir." S.26
- "Şiirsel duygu patalojik (marazi) bir motif kazanmış olan ve bu
motif yüzünden her insanda yansıması mümkün olmayan tikel duygulardan da
ayrılır. Çünkü bu duygular ruh sağlığı bozuk insanlar arasında bile
paylaşılamayan yansımasız ve kapalı duygulardır." "Şiirsel duygunun
hedefi, insanın kısa ve kuru yaşamında kendi deneyimleriyle elde
edemiyeceği, binlerce yıllık, yaşanmış ve kazanılmış duygu yelpazesini
bütün dilimleriyle insana sunmaktır. Şiirsel duygu sayesinde yaşanılmış
geçmişin duygu zenginliğini duygudaşlık yoluyla okura aktaran şiir
kuşağın kuşağa aşışını sağlayan geleceğe dönük bir akışın yatağı
olmaktadır." S. 28-29
- "Nasıl tohuma biçim dışarıdan eklenmiyorsa, şair de usuna bir tohum
gibi düşen şiirsel öze biçim eklemez. Şiirin biçimi şairin usuna düşen
dize ya da imgede kendiliğinden bulunur ve şiir geliştikçe özle birlikte
gelişip, serpilerek belirginleşir. Bir başka deyişle öz bir `biçimde'
kendini var eder. Şairin özü açımlama çabası biçimi de açımlamayı
içerir. Bunun için şiirde öz ve biçim olarak iki öğe ayırmak yanıltıcı
bir soyutlamanın ürünüdür." S.31
- "Bir bakıma şiir dili bir şiir ile kurulup tüketilen, bir başka
şiirle yeniden kurulup yeniden tüketilen, hiç bir zaman aynı olmayan,
bir birimlik bir dildir. İşte bu dilin içinde şiiri şiir yapan evrensel
öz bulunur. Çeviri yoluyla dilden dile aktarılabilen bu öz çevrildiği
dilde de çok özel bir dile bürünür ve o dilin üstüne çıkar. Böylece
evrenselliğini korumuş olur. Fransız Şiiri, Alman Şiiri gibi
nitelemeler şiirdeki evrensel özün kaynağını belirtmekten başka bir
anlam taşımazlar. Yani şiirin evrenselliğini zedelemez ve
engellemezler." S.34
- "... şiir belli bir dilde yazılmakla birlikte o dilin üstüne çıkan
bir söz sanatıdır. Gerçek şiir her zaman içinde evrensel bir öz taşır.
İşte bu evrensel öz çeviri yoluyla başka dillerde de kendine yeni
yataklar açar. Bir ana motif etrafında çeşitlenir ve zenginleşir. Şiir
ancak kendi dilinde okunur diyenler bu sözlere dudak bükebilirler. Ama
ben bir çok batılı şairin şiirlerinin Türkce'de daha da güzelleştiğine
inananlardanım. Elbette bu inancım tersi için de geçerlidir. Yani
Türkce yazılmış şiirlerin batı dillerinde başka güzellikler bulması
mümkündür. Yeter ki çeviri işinin ehli olan birisi tarafından yapılsın
ve bir başka dilde yeniden yaratılsın." S.35
- "Şiir insanların duygu dunyaları arasında bağ kurarak bu öznel
dunyaların ortak bir duygu acununda birleşmesine yarar. Şiir insanın
sınırlı yaşam boyutlarını aşarak yücelmesine ve enginleşmesine yarar.
Şiir insanın hayatla olan tarihsel savaşımının ürünü olan duygu
birikimine sahip çıkmasına yarar. Şiir insan soyunun evrensel tınışi
olarak kişinin her türlü yabancılaşmadan kurtulmasına yarar. Şiir
insanda atavik bir kalıntı olan kötülüklerden arınmaya yarar ve son
olarak şunu da söyleyeyim ki, şiir insanları sevmeye yarar." S.41
- "... şiir salt kendi kendi gerçekliği ile barışık olmak
zorundadır. Şiir dile, toplumsal kurallara, ahlaka ve anayasaya
karşıdır. Din mi dediniz? Şiir dine karşı bile değildir."
- "... her şiir başıyla sonu arasında okumayla canlanıp devinen
güdümlü diyebileceğimiz bir zamanı akıtır. Bir şiiri okumaya
başladığımızda o şiirde konuyla birlikte, şiirin kapsamı içinde bir özel
zaman devinmeye başlar ve sözcüklerle çiçeklene çiçeklene, şiirine göre
bazen uzun, bazen kısa akar, akar,akar. İşte bu akış beşeri bir
etkinlik olarak, bütün bir gerçekliğin içinde varolduğu nesnel zamanı
insanı ve ona bağlı olarak da duygu ve düşünceyi ekler. Nesnel zamanı
insanla anlamlandırıp zenginleştirir. Böylece dış dünyada insandan
bağımsız olarak tek yönlü akan zaman, şiirde insanla beşeri bir nitelik
kazanmış olur. Gerçeklikte tekrar edilemeyen zaman, şiirin her
okunuşunda tekrar edilerek okur tarafından yeniden ve yeniden akıtılır."
S.47
- "Şairin görevi kullandığı dilin taşıdığı külturü yerellikten
kurtarıp, evrensel bir boyuta taşımak ve onu zenginleştirmektir. Bu
nokta şiir icin çok önemlidir." " Bir şiirin taşıdığı duygu ve düşünce
yükü herkes tarafından, hatta çeviri yoluyla başka dili konuşan insanlar
tarafından da anlaşılabilir ve paylaşılabilir, bütün insanlığın özüne
değgin bir genelliği ifade etmelidir. Aksi takdirde belli bir toplumsal
grubun dışındaki insanlara kapalı kalır. Yani evrensel bir boyuta
yükselemez. Şair, yerel kültür malzemesinden evrensel kültüre
yönelmeli, kendi kültür rengini evrensel kültüre taşımalıdır." S.48-49
- "... şiirin amacı, insanı bütünleştirmekten baska bir şey
değildir."
- "Ey şiir okumayan, şiire kulak tıkayan okur, haklı olan sensin.
Sana saygıyla karışık bir öfke duymaktan başka birsey gelmiyor elimden.
Ama şunu iyi bil ki, şiirle zıtlaşman yarar sağlamayacak sana. Çünkü
şiirin yalnızlığı senin de yalnızlığındır ve bu yalnızlık şiirin değil
senin sonun olacaktır. İnanıyorum ki sen günün birinde Anka gibi kendi
külünden yeniden doğacaksın. İşte o gün gelene kadar benim sana
diyeceğim ateşin bol, tükenişin çabuk olsun." S.53
- "Bir şairi tanımak icin en güvenilir kaynak şairin şiir
bütünlüğüdür. Yeter ki bu bütünlük içinde verilen insan modeli sezilip
kavranabilsin." S.60
Aldığı Ödüller:
- Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü, 1980
- Halil Kocagöz Şiir Ödülü, 1989
- Cemal Süreya Şiir Ödülü, 1991